Değerli basın mensupları,
Gerek Türkiye gerek dünya açısından zor bir yıl olan 2017’yi geride bıraktık. Yeni bir yıla başlamış olmanın verdiği umutla sizlerle bir araya gelelim ve geçtiğimiz yılı sağlık, ilaç, eczacılık ekseninde değerlendirelim istedik.
Öncelikle Türk Eczacılar Birliği olarak 2017 yılında yaşanan Reina katliamında, İzmir Adliyesi ve diğer terör saldırılarında yaşamını kaybedenleri saygıyla anıyor, yaralananların bir an evvel sağlığına kavuşmasını diliyor ve terörü lanetliyoruz.
Sizlerle geçtiğimiz yıla dair birkaç veri paylaşmak istiyorum:
– 2017’de en az 2006 işçi çalışırken yaşamını yitirdi.
– 409 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
– 332 kadına cinsel şiddet uygulandı.
– 387 çocuk istismara uğradı.
Bizler bu tabloya yalnızca sayı ve istatistik düzleminde bakamayız. Yaşamın ve yaşatmanın önemini bilen bir sağlık meslek örgütü olarak onların birer hayat, birer can olduğunu hatırlatmak isteriz.
Kadınların koruma talepleri yerine getirilmiyor; kadınlar yaşamın her alanında baskıyla karşılaşıyor, yaşam tarzlarına yönelik saldırılara maruz kalıyor. Çocuklar yurtlarında, okullarında, evlerinde cinsel istismara uğruyor. Okul sıralarında olması gereken çocuklar sağlıksız, güvencesiz işlerde çalıştırılıyor. Öte yandan kızlarımız çocuk yaşta evlendiriliyor. Her geçen gün, hayvan ve çevre katliamlarına tanıklık ediyoruz. Şiddeti engelleyecek, emek sömürüsüne dur diyecek kapsamlı politikaların üretilmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Değerli basın mensupları,
OHAL, KHK, kayyum, gözaltı, tutuklama sözcükleriyle dolu bir yıl geçirdik. Bu konular, kamuoyunda ve toplum vicdanında kendisine yer buldu. Suç işleyenlerin ve suça karışanların titizlikle incelenmesi, adil bir yargılama çerçevesinde haklarında gereğinin yapılması elbette elzemdir. Ancak bunları yaparken hukuk devleti ilkesinden kopulmamalı; kamu vicdanını tatmin edecek, adalet duygusunu zedelemeyecek yollarda kalınmalıdır.
2017’nin Nisan ayında bir referandum süreci yaşadık. Bunun neticesinde Anayasal, siyasal ve yönetsel açıdan köklü bir değişim başlamış oldu. Yeni sistemin eksi ve artılarını beraber tecrübe edeceğiz. Sistemin adı ne olursa olsun çağdaş ve güçlü bir Türkiye için; cumhuriyet, laiklik, demokrasi, evrensel insan hakları, sosyal hukuk devleti gibi bizi birleştiren değerleri aklımızdan çıkarmamalı; yola beraber devam etme erdemini gösterebilmeliyiz.
Ötekileştirme ve kamplaşma ekseninde yaşanan olumsuzluklar toplumun her yerine, her kesimine sirayet etmekte; telafisi zor süreçler ve kaçınılması gereken bir kamplaşma ortamı oluşmakta. Hani bir söz vardır: “Coğrafya kaderdir” diye. Belki de bunu kendimize daha sık hatırlatmalı, farklılıkların zenginlik olduğunu hatırlamalı ve kaderimizi sevmeliyiz.
Değerli basın mensupları,
Sağlıkta hak temelli bir bakış açısının benimsenmesi ve eşit, adil, uygun maliyetli sağlığa erişim hakkının sağlanması Birliğimizin her daim gündeminde olmuştur. Dün olduğu gibi bugün de sağlıkta eşitsizliğin giderilmesi, toplumun doğru yönlendirilmesi, akılcı ilaç kullanımını sağlayan politikaların geliştirilmesi, sağlık sistemlerinin erişilebilir olması gündemimizdedir.
Sağlık, ilaç ve eczacılık alanına baktığımızda bütçeden, sağlığa ve ilaca aktarılan payın arttığını görüyoruz. Ancak bu artışın yeterli olmadığını, OECD ülkelerine kıyasla Türkiye’nin alt sıralarda kaldığını üzülerek ifade etmek isteriz.
Bu noktada sizlerle son açıklanan OECD ülkeleri istatistiklerine dair birkaç veri paylaşmak isterim:
– Türkiye, 35 OECD ülkesi arasında yıllık ilaç harcaması en düşük ülke.
– Kamunun sağlık harcamalarına ayırdığı miktarı, gayri safi yurt içi hasıla bakımından değerlendirdiğimizde son sıradayız.(OECD Ortalaması: %9, Türkiye Ortalaması: %4,3)
– Antibiyotik kullanım oranı, son yıllarda düşse de OECD ortalamalarıyla karşılaştırıldığında halen istenen seviyede değil.(Antibiyotik bulunan reçete oranı %29,2)
Bu noktada artı bir parantez açmak isteriz. Sağlık Bakanlığının akılcı ilaç kullanımının yaygınlaştırılması konusunda yapmış olduğu kampanyaları yakından takip ediyoruz. Halkın sağlığını ve toplumun çıkarını gözeten akılcı ilaç uygulamaları ve bununla birlikte devam eden akılcı antibiyotik kullanımına ilişkin Bakanlığın başlatmış olduğu medya kampanyasını çok yerinde buluyoruz. Bu tarz kampanyaların halkı doğru yönlendirme noktasında etkileyici olduğunu belirtmek isteriz. Bakanlığımızın yürüttüğü farkındalık kampanyaları sayesinde antibiyotiklerin kutu bazında kullanım oranı 2016 yılına göre ,2 azalmıştır. Türk Eczacıları Birliği olarak Bakanlığın akılcı antibiyotik kullanımı kampanyasına her alanda destek veriyoruz, vermeye de devam edeceğiz.
– OECD ortalamalarının üzerinde olduğumuz tek alan ise kişi başı hekime müracaat oranı.(OECD Ortalaması: 6,9 Türkiye Ortalaması: 8,6)
Gördüğünüz üzere tablo pek parlak görünmemektedir. Sağlık alanında tasarrufun ön plana çıkarılamayacağını, önleyici-koruyucu sağlık hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının önemini, akılcı ilaç kullanımını temel alan ulusal sağlık politikalarının gerekliliğini, sağlık harcamalarının büyük oranda kamusal nitelik taşıması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isteriz.
Değerli basın mensupları,
Türkiye’de sağlık okuryazarlığının istenen düzeyde olmadığını, ilkokul iki seviyesinde seyrettiğini sık sık tekrar ediyoruz. Tekrar ediyoruz, çünkü sağlık; sorumlu, vicdanlı ve hassas olmayı gerektiren bir alan. Tekrar etmek istediğimiz bir şey daha var: Toplum sağlığı medyatiklikten önemlidir. Kimi bilim insanlarının, toplum sağlığını yakından ilgilendiren konularda bilimsellikten uzak açıklamalarda bulunduğunu görmekteyiz. Türk Eczacıları Birliği olarak sorumsuzca yapılan açıklamaların karşısında olduğumuzu tüm kamuoyunun bilmesini isteriz. Ve bu konuda Sağlık Bakanlığı ve RTÜK’ün daha önce de gündeme gelen ekran sertifikası ve akreditasyon kurulunu bir an evvel hayata geçirmesini talep ediyoruz. Medya yoluyla sağlığa dair açıklama yapacak kişilerin, oluşturulacak olan bu kurulun süzgecinden geçmesi gerekmektedir.
Öte yandan, toplumsal ayrışmanın hemen her alana sirayet ettiği, şiddetin çözüm olarak görüldüğü günlerden geçiyoruz. Sık sık sağlık çalışanlarına şiddet haberleriyle karşılaşıyoruz. Bu noktada sağlık çalışanlarının çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve şiddete karşı caydırıcı önlemler alınması konusundaki çağrımızı yineliyoruz.
Değerli basın mensupları,
Bildiğiniz üzere, 6197 Sayılı Eczacılar ve Eczaneler hakkındaki kanunda yapılan değişiklikle belirli bir cironun üzerindeki eczanelerde ikinci eczacı çalıştırma zorunluluğu ve 2018’den itibaren eczacılık fakültelerinden mezun olacaklara 1 yıl süreyle yardımcı eczacı olarak staj yapma şartı getirildi. Bu bağlamda istihdam teşviklerinin sağlanması, eczacılar ve eczacılık mesleği açısından büyük önem taşımaktadır.
Öte yandan dikkat çekmek istediğimiz bir diğer nokta da eczacılık fakültelerinin durumu. Yeni fakültelerin açılmaması, öğretim elemanı yetersiz olanların kapatılması, sanayi ya da üniversite iş birliğiyle Ar-Ge merkezlerine dönüştürülmesi gerektiğine inanıyoruz. Aksi takdirde eczacılık eğitiminin niteliksizleşmesi ve eczacı istihdam sorunuyla karşı karşıya gelmemiz kaçınılmaz olacaktır.
Yine kamuda çalışan meslektaşlarımızın özlük ve ekonomik hakları konusunda Sağlık Bakanlığına çağrıda bulunuyoruz ve bu alanda çalışan meslektaşlarımızın çalışma koşulları, katsayıları ve ekonomik durumları ile ilgili iyileştirme yapılmasını istiyoruz.
Unutulmamalıdır ki sağlık bir ekip işidir ve eczacılar da bu ekibin vazgeçilmez bir parçasıdır. Sağlık alanında eczacılardan daha çok yararlanılmalı, sağlığın iyileştirilmesi noktasında eczacılara daha aktif roller yüklenmeli.
Değerli basın mensupları,
Değinmek istediğimiz bir diğer nokta; sağlıkta Dönüşüm Programı’nda İkinci Faz’a geçilmesiyle birlikte açılmaya başlanan şehir hastaneleri. Halkımızın tam teşekküllü, modern sağlık komplekslerinde hizmet alması elbette doğru bulduğumuz bir yaklaşım. Ancak bu konudaki tereddütlerimizi de paylaşmak isteriz. Devasa sağlık kampüslerinin vatandaşın sağlığa erişiminde sıkıntı yaratmasından ve hastane işletmeciliği noktasından bakıldığında sağlık hizmet sunumunun bir bakıma özelleşmesi sonucunun doğmasından endişe duymaktayız.
Diğer yandan Türkiye’de kişi başına düşen yatak sayısının yeterli olmadığını göz önünde bulundurduğumuzda var olan hastanelerin işlevleri artırılmalı ve hizmete devam etmeleri sağlanmalıdır. Eczacılar açısından baktığımızda, şehir içindeki hastaneler kapandığında o bölgede konumlanan eczacıların ağır ekonomik koşullarla karşı karşıya geleceğini unutmamak gerekir. Ve hatırlatmak isteriz ki şehir hastanelerinin karşısındaki arsalara eczane açma girişimleri olduğunda eczacılar arasındaki eşitsizlik derinleşecektir. Bu gidişatın önüne geçmek adına önlemler alınmalı, eczaneler ile şehir hastaneleri arasında mesafe kriteri getiren yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
Değerli basın mensupları,
Hepinizin bildiği gibi Şubat ayında ilaç fiyatlarında bir düzenlemeyle birlikte pek çok ilaç kaleminde fiyatlar Euro kuruna göre yeniden ayarlanacak. Bu noktada son birkaç aydır yeniden ilaç yokluğu ile ilgili şikayetler artmaya başladı. İlaç şirketleri ve dağıtım kanallarından kaynaklanan bu yokluk, hasta sağlığını tehlikeye atıyor. Bizler her sene benzer bir manzara ile karşılamak yerine, tüm tarafların bir masa etrafında oturup bu soruna artık bir çözüm bulmasını istiyoruz. Ve yapılacak düzenlemelerin yalnızca ilaç firmalarını baz alarak değil; SGK, vatandaş ve eczacılar düşünülerek yapılması gerektiğine inanıyoruz. Son 10 yıldır yapılan düzenlemelerle daralan alanı, daha çok daraltma girişimleri yeni ilaç yokluklarını da beraberinde getirecektir.
Birliğimiz ve Sosyal Güvenlik Kurumu arasında belirli periyotlarla ilaç alım protokolleri ve protokol revizyonları yapılmakta. 2018 de bu görüşmelerin yapılacağı yıllardan birisi. Geçtiğimiz yıl yapılan revizyon sonucunda yıllardır beklediğimiz medikal malzemelerin eczanelerden temini noktasında önemli bir gelişme yaşanmıştır. Bu konuda Bakanlığımıza yeniden teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Ve bu noktada hayata geçirilmesini beklediğimiz hususları sıralamak isteriz:
– Protokol ile hükmen bağlanmasına rağmen güncellenmeyen majistral ilaç tarifesinin güncellenmesi,
– Sahte rapor, sahte reçete gibi eczacının sorumluluğunda olmayan konularda yüksek tutardaki para cezaları ve sözleşme fesihleri nedeniyle eczacıların mağduriyeti devam etmekte. Hatta bazı eczaneler bu yüzden kapanmak zorunda kalmakta. Bunların gözden geçirilmesi,
– Geçici koruma altındaki yabancılara ilaç temininin Birliğimiz, SGK ve AFAD tarafından imzalanan protokol hükümleri çerçevesinde yürütüleceği hükme bağlanmış olmasına rağmen imzalanamayan üçlü protokolün bir an önce hayata geçirilmesi.
Değerli basın mensupları,
Yakın bir tarihte sizlerle yine bir araya gelmiş ve reçetesiz ilaçlar hakkında görüşlerimizi bildirmiştik. Tekrar etmekte fayda görüyoruz: Sağlık sistemimiz, eczanelerimiz ve sağlık okuryazarlığı düşük olan toplumumuz reçetesiz ilaç kategorisinin genişletilmesine hazır değil. Diğer yandan reçetesiz ilaçların; beraberinde ilaçta reklamı, ilaçta fiyat artışını ve ilacın eczane dışına çıkmasını getireceğinden endişe duymaktayız.
Görüşlerimizi ayrıntılı bir şekilde belirttiğimiz basın açıklamamızın ardından TİTCK, yaptığı duyuruyla ilgili listenin, üzerinde tüm taraflarca bir mutabakat sağlanana dek görüşten kaldırıldığını duyurdu. Birlikte, ortak bir zeminde çalışmaya hazır olduğumuzu ve kendilerine bu yapıcı tutumlarından dolayı teşekkür ettiğimizi bir kez daha belirtmek isteriz.
Biliyorsunuz, muvazaa mesleğimizin kanayan yarası. Konuya ilişkin bugüne dek TİTCK ile birlikte ortak çalışmalar gerçekleştirdik. Bu doğrultuda 2016 yılını muvazaa yılı ilan ederek muvazaa araştırması ve değerlendirmesinde karşılaşılan sorunları en aza indirmek ve muvazaa ile mücadelede farkındalık yaratmak amacıyla bir dizi çalıştay gerçekleştirdik. Çalışmalarımızın meyvelerini almaya başladığımızı, muvazaa ile mücadele için yürütülen kapsamlı ve etkin çalışmalar doğrultusunda sorunun en aza indirilmesi noktasında başarı sağladığımızı söylemek isterim. Muvazaanın üzerine etkin bir şekilde gidiyoruz, gitmeye devam edeceğiz. Türk Eczacıları Birliği olarak 2018’de TİTCK ile birlikte bu konudaki çalışmalarımıza devam edeceğiz.
Bu noktada bir hususa daha dikkat çekmek isteriz. Bugüne dek birtakım acı sonuçları beraberinde getiren bir mevzuyu oldukça önemsiyoruz. Bitkisel ürünler ve gıda takviyeleri sınıfındaki ürünlerin, eczacının inisiyatifine verilmesi artık elzemdir. Farmasötik formda satılan bu ürünlerin Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmasını hatalı buluyoruz. Bu ürünlerin ruhsat yetkisinin Sağlık Bakanlığına devredilmesini ve satışının eczanelerde yapılmasını talep ediyoruz.
Bunun yanı sıra veteriner ilaçlar da aynı şekilde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı tarafından ruhsatlandırılmaktadır. Adı üstünde “ilaç” olan bu ürünlerin ruhsat yetkisinin de yine Sağlık Bakanlığına devredilerek yıllardır sürdürülen bu yanlıştan dönülmesini ve satışının eczacı kontrolünde gerçekleştirilmesini istiyoruz.
Değerli basın mensupları,
Bir sağlık meslek örgütü olan Türk Eczacıları Birliği için sağlıklı bir toplum ve sağlıklı bir yaşam en büyük hedeftir. Hem bireylerin hem toplumun tam bir iyilik hâli içinde yaşaması için çalışıyor, toplumu ve toplumun sağlığını ilgilendiren konuların yakından takipçisi oluyor ve daha iyi, daha sağlıklı, daha demokratik bir toplum için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
2017’ye ilişkin pek çok olumsuzluğu paylaştık. Ancak geriye dönüp baktığımızda, 2017’ye dair yürekleri ısıtan, yüzlerde tebessüm oluşturan bir anıyı da hatırlatmakta fayda var. Düştüğü kuyuda 11 gün yaşam mücadelesi veren, el birliği ile kurtarılan ve ‘Kuyu’ ismi verilen köpek… Dilerim önümüzdeki günler, toplumumuza tıpkı Kuyu köpeğin kurtarılma sürecinde yaşadığımız kenetlenmeyi getirir.
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ