Son günlerde tamamlayıcı sağlık sigortası ile ilgili olarak çok sayıda haberler görmekte, halkımızın özel sağlık sigortalarına karşı özendirilme çabası içerisinde olunduğunu fark etmekteyiz. Ancak bu durum, halkımız açısından giderek tehlikeli bir sınıra doğru yaklaşmaktadır. Çünkü, “Fark yok” sigortası olarak da tanımlanan bu sistemle, özel sağlık kuruluşlarındaki ilave ücretlerin de bu sigorta kapsamından karşılanacağının propagandasını duymaktayız.
Bu da devletin birkaç yıl önce uygulamaya aldığı Genel Sağlık Sigortasının kapsamının, yani karşıladığı kalemlerin sayısının azaltılması, bunun yerine kişilerin cebinden yaptırdıkları sigortanın bu masrafları karşılaması anlamına gelmektedir.Bunun yaratacağı sonuçlardan endişeli olduğumuzu belirtmek isteriz.
2008 yılında Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nda yapılan değişiklik ile 98 inci maddeye bir tamamlayıcı sağlık sigortası sistemi kurulacağı ve bunun koşullarının Hazine Müsteşarlığı tarafından belirleneceği hükmü eklenmişti. Arkasından SGK 2012/25 sayılı Genelge ile, katılım payı hariç, alternatif tedaviler, ilave ücretler, otelcilik ücretleri ve Sağlık Uygulama Tebliği’nin üzerinde belirlenen fiyatları içeren diğer sağlık giderlerinin tamamlayıcı sağlık sigortasından karşılanabileceğini duyurdu. Hazine Müsteşarlığı 23 Ekim 2013 tarihinde yayınladığı yönetmelik ile tamamlayıcı sağlık sigortasının tanımını yaptı ve sigorta böylece işlerlik kazanmış oldu.
Tamamlayıcı sağlık sigortası uygulamalarında dünya örneklerine baktığımızda çoğunda, göz ve diş bakımı, evde bakım, psikiyatrik muayeneler, tamamlayıcı tedaviler gibi kalemleri kapsadığını görmekteyiz. Kısacası, örnekler de göstermekte ki; bu sağlık sigorta kalemlerinin artması demek, vergi veya primlerden karşılanan sağlık hizmetlerinin kalemlerinin azaltılması anlamına gelmektedir.
Bu kapsamda;
Genel sağlık sigortası kapsamının bile istenilen seviyeye gelmediği ülkemizde, bir özel sigorta türü olan tamamlayıcı sigortadan da ancak maddi durumu iyi olan vatandaşlarımız yararlanabilecek,
Bunun karşısında, genel sağlık sigortasından yararlanan ancak tamamlayıcı sigorta yaptıramayan kişilerin yararlandığı sağlık hizmetlerinin sayısı azalacaktır.
Tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırabilen vatandaşlarımızın da cepten sağlık harcamaları artmış olacaktır.
Zaten kişi başına sağlık ve ilaç harcamaları OECD ülkelerine göre oldukça düşük olan ülkemizde, vergi ve primlerden karşılanan Genel Sağlık Sigortası aracılığıyla tüm vatandaşların eşit, yaygın ve ücretsiz bir biçimde sağlık hizmetine ulaşması tek amaç olmalıdır. Sağlığın özelleştirilmesi ve cepten ödemelerin artması, yoksul insanlarımızın sağlığa erişiminin daha da kısıtlanması anlamına gelecektir.
Kişi başına gelirin düşük ve gelir adaletsizliğinin yüksek olduğu ülkemizde, tamamlayıcı sağlık sigortası, birçok vatandaşımız için felaket getirir. Bu yanlıştan bir an önce dönülmelidir.